EBEVEYNE YABANCILAŞMA SENDROMU
- Avukat Hilal Tağtekin
- 26 Nis 2022
- 17 dakikada okunur
I. GİRİŞ
Boşanma, aile yapısının değişmesine sebep olan en önemli nedenlerden biridir. Son yıllarda yapılan araştırmalar boşanma oranlarının ülkeden ülkeye farklılık göstermekle birlikte genel olarak artış eğiliminde olduğunu göstermektedir.1 OECD aile veri tabanının 2014 istatistiklerine göre Türkiye’de 1997’de binde 0,52 olan kaba boşanma oranı, 2005’te binde 1,33’e, 2014’te ise binde 1,65’e yükselmiştir. Her ne kadar bu oranlar ile Türkiye diğer OECD ülkelerine göre ortalamanın altında kalsa da Türkiye’de son yıllarda yapılan araştırmalar, boşanma oranlarının arttığını göstermektedir.2 Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2001-2019 evlenme sayısı, kaba evlenme hızı, boşanma sayısı ve kaba boşanma hızı istatistiklerine göre evlenme sayısı dönemsel olarak artış ve azalma göstermekle birlikte 2012 yılından itibaren istikrarlı şekilde azalmaktadır; boşanma sayısı ise dönemsel farklılıklar bulunmakla birlikte 2008 yılından itibaren artış göstermektedir. Verilere göre 2018 yılında evlenme sayısı 554 bin 389 iken 2019 yılı evlenme sayısı 541 bin 424; kaba evlenme hızı %6,81 iken %6,56; boşanma sayısı 143 bin 573 iken 155 bin 047; kaba boşanma hızı %1,76 iken %1,88 ile artmıştır.3 Yapılan araştırmalar ve elde edilen veriler göstermektedir ki evlenme oranları azalmaya devam etmekte iken boşanma oranları ise artmaya devam etmektedir. Ancak boşanma yalnızca aile mahkemelerinde devam eden bir süreç değildir; zira boşanma, evlilik birliği devam ederken düşünsel boyutta ortaya çıkan bilişsel bir süreçtir. Bu süreç içerisinde eşler açısından ekonomik, psikolojik ve sosyal boyutlar içerdiği gibi çocuklar açısından ise evlilik birliği içerisinde ve boşanma ile çocuk üzerinde olumlu ve olumsuz etkileri olabilmektedir.4 Amato yaptığı bir boylamsal çalışmada boşanmanın çocuk için her zaman olumsuz bir sonuç doğurmayacağını ve hatta mutsuz bir evliliğin boşanma ile sonuçlanmasının çocuk üzerinde olumlu etkilerinin bulunduğunu gözlemlemiştir.5 Ancak boşanmanın eşler arasında çatışmalı bir süreç haline gelmesi, bu süreçte çocukların adeta bir savunma ve saldırı kozu olarak kullanılması ve hatta bu çatışmanın boşanma sonrasında da devam etmesi çocuklar üzerinde ciddi şekilde olumsuz sonuçlar göstermektedir.6 Çocuk psikiyatristi olan Richard Gardner, çatışmalı boşanma davalarında ve velayet anlaşmazlıklarında çocuklarda bir davranış kalıbının oluştuğunu gözlemleyerek 1985 yılında bunu Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu (EYS) olarak kavramlaştırmıştır.7 Ancak EYS, bir sendrom olarak tanımlanmadan çok önce mitolojide de kendine Medea Kompleksi olarak yer bulmuştur. Şair Euripides’in Medea Tragedyası’nda söz edilen Medea ile Iason’un birlikteliklerinden iki çocukları olur ancak Iason, Medea’yı terk ettikten sonra kralın kızı ile evlenir. Bu duruma oldukça öfkelenen Medea, öz çocuklarını öldürüp cesetlerini kocası Iason’un önüne fırlatır. Kadının kıskançlık ile intikam arzusundan adını alan Medea Kompleksi her ne kadar EYS ile farklılık arz etse de kişisel sebepler ve istekler nedeniyle ebeveynin çocuğuna zarar vermesi yönüyle de benzerlik göstermektedir.8 Ancak belirtilmelidir ki Gardner tarafından EYS’nin Medea Kompleksi ile bağdaştırılması cinsiyetçi bir bakış açısı ve yoruma sebebiyet verebilecektir. EYS’de yabancılaştıran ebeveyn olarak annenin, hedefteki yabancılaştırılan ebeveyn olarak ise babanın kabul edilmesi sendromun değerlendirilmesinde hatalı bir sonuç doğuracaktır; zira boşanma ve velayet davalarında çocuğun velayetinin %90 oranında anneye verilmesi halinde yabancılaşma yaşanılabildiği gibi velayetin %10 oranda babaya verildiği halde de anneye karşı yabancılaşma yaşanabilmektedir. Gardner sonraki çalışmalarında ise anne ve babanın eşit oranda çocuğu diğer ebeveyne yabancılaştırdığı ifade etmiştir.9 Özellikle velayet anlaşmazlıklarının çatışmalı olarak adeta bir savaş halini alması halinde de çocuklarda %90 oranında EYS görülmüştür.10
EYS hakkında yapılan tanımlamalarda yeknesaklık bulunmamakla genel bir tanım olarak çocuğun ebeveynlerden biri tarafından diğer bir ebeveyne karşı “bilinçli ve programlı” bir şekilde yabancılaştırıldığı klinik süreç olarak tanımlanmıştır. Duygusal istismarın bir türü olan EYS’nin klinik özellikleri tanımlanmış olmasına karşın sendromun güvenilirliği ve geçerliliği hususunda tartışmalar bulunmaktadır.11 Bu nedenle EYS, DSM tanı sisteminin son hali olan DMS-V’te EYS ile ilgili araştırmaların yetersiz olması, bozukluğun seyrinin ve görülme hızının tam olarak tespit edilememesi, cinsiyetçi bir yaklaşım sergilenmesi gibi nedenlerle tanı sisteminde yer almamıştır.12
Bu çalışmamızda EYS’nin velayet savaşlarındaki yerinin incelenmesi ve çocukların üstün yararının gözetilmesi adına çözüm yollarının sunulması asıl amaçtır. Bu amaç bağlamında öncelikle giriş kısmında boşanma oranlarındaki artış ile EYS arasında bağlantı kurulmak istenilmiş, EYS’ye ilişkin başlangıç niteliğinde genel açıklamalar yapılmıştır. Çalışmamızın ikinci kısmında kapsamı genişletmeyecek şekilde yabancılaşma kavramına genel olarak değinilecek; üçüncü bölümde Gardner başta olmak üzere alanda ebeveyne yabancılaşma ile ilgili teoriler ve kriterler farklılık arz ettiği oranda kısaca ifade edilecek; dördüncü kısımda yabancılaştırma stratejileri ile yabancılaşmayı etkileyen faktörlere değinildikten sonra beşinci bölümde EYS’nin çocuk üzerindeki etkileri ve çözüm önerileri örnek kararlarla incelenecek ve son olarak altıncı kısımda genel bir değerlendirme yapılacaktır.
II. YABANCILAŞMA KAVRAMI
Yabancılaşma kelimesi, Farsça kökenli ıssız yer anlamındaki yaban kelimesinden türetilmiş; toplum bilimi itibariyle “belli tarihsel şartlarda insan ve toplum etkinlikleri ürünlerinin, bu etkinliklerden bağımsız ve bunlara egemen olan ögelerin değişik biçimde kavranması” şeklinde tanımlanmıştır.13 Birçok düşünür tarafından tanımlanan yabancılaşma kavramını felsefe tarihinde ilk olarak kullanan kişi Rousseau’dur; Rousseau yabancılaşmayı toplumsallaşmanın bir sonucu olarak görmüş ve yabancılaşmanın doğa durumundan uzaklaşma olduğunu ifade etmiştir.14
Felsefe tarihinde yabancılaşma kavramını sistematik olarak ele alan ilk düşünür olan Hegel ise özbilince ulaşmaya çalışan insanın özüne ulaşma çabasında kendisine, doğaya yabancılaşmasını mutlak özgürlüğe ulaşmanın gerekli bir adımı olarak belirtmiştir.15 Fromm’a göre yabancılaşma ise insanın doğa karşısında kendisini yaratıcı bir güç olarak görmekten vazgeçerek doğa ile olan ilişkisinde edilgen bir rol üstlenmesidir; bu, kapitalist ekonomik sisteminde insanın kendine bulduğu pasif bir roldür.16 Marx’ın kapitalist sistem içerisinde tanımladığı yabancılaşma, sistem içerisinde işçinin emeğinin ve çalışmasının ürününün kapitaliste mal edilmesi ve işçiye yabancılaşarak işçiden ayrılmasıdır.17
Psikoloji biliminde yabancılaşma olgusu, kendine yabancılaşma olarak ele alınmıştır. Freud yabancılaşmayı, güçlü bir egoya sahip bireyin sağlıklı olduğunu, zayıf egonun ise kendine yabancılaşarak savunma mekanizmaları geliştirmesi şeklinde ifade etmiştir.18 Jung’a göre ise kişinin persona olarak adlandırılan sosyal benliği, toplum içerisinde insanın bazı özelliklerinin baskılandığı toplumsal rolüdür ve kişinin toplum içerisinde kabul görme, çıkar elde etme gibi amaçlarla yoğun şekilde kendi benliği dışında davranması halinde kendine yabancılaşması söz konusu olabilecektir.19
Ebeveyne yabancılaşma kavramı, ilk olarak 1945 yılında psikanalist Wilhelm Reich tarafından tanımlanmıştır. Reich’a göre ebeveyne yabancılaşma, belirli özelliklere sahip ebevenylerin boşanma sırasında narsisistik yaralanma olarak ifade edilen özgüven sarsılması yaşaması ve bunun sonucunda da kendilerini savunmak için diğer “ebeveyni karalama” ve “çocuk için savaşma” eylemi içerisinde bulunmasıdır.20 1976 yılında Wallerstein ve Kelly, boşanmış ailelerde çocuğun ebeveynlerden biri ile görüşmeyi reddetmesini veya görüşme konusunda direnç göstermesini “patalojik yabancılaşma” şeklinde tanımlamıştır; Wallerstein ve Kelly, ebeveyne yabancılaştırmada aktif yabancılaştırma eyleminin aksine çocuğun yabancılaşması üzerine odaklanmıştır.21 Gardner ise 1980 yıllarında boşanma davalarında ve boşanmış eşlerin çocukları ile ilişkilerinde EYS’yi tanımlamış ve 1985 yılında ise gözlemlediği davranış kalıplarından yola çıkarak sendromu kavramsallaştırmıştır. Gardner gözlemlerinde çocuğun boşanma veya ayrılık sonrası birlikte yaşadığı ebeveynle taraf olması, diğerine düşmanlık beslemesi ve bazı düşünsel çarpıtmalarda bulunması gözlemlemiş ve bunların tesadüfi sonuçlar değil, EYS’nin tanımını oluşturduğunu tespit etmiştir.22 Bazı araştırmacılar ise Gardner tarafından tanımlanan bu süreci salt “beyin yıkama” olarak nitelendirerek, yabancılaştırmadan ziyade yabancılaşmanın varlığını ileri sürmüş ve EYS’yi tanı olarak kabul etmemiştir.23
Clawar ve Rivlin, ebeveyne yabancılaşma sürecini bir “beyin yıkama” ve “programlama” süreci olarak adlandırmakta ve “psikolojik çocuk kaçırma-çocukları rehin alma” benzetmesi ile tanımlamaktadırlar.24 Beyin yıkama, ebeveynlerden birinin çocuğun diğer ebeveyne karşı algısını ve düşüncelerini etkilemeye yönelik stratejiler ve özel tekniklerdir. Programlama ise yabancılaştıran ebeveynin çocuğun yabancılaştırılan ebeveyne karşı olan algısına, düşüncesine, çocuğun zihnindeedindiği ebeveyn becerisine ve imajına zarar vermeyi amaçlayan bir düşünce sistemidir. Programlama bilinçli veya bilinçsiz şekilde olabilmektedir.25 Stahl ise bu süreçte çocuk ile yabancılaştırılan ebeveyn ilişkisinde açık bir gerilim ve bozulma olduğunu ve yabancılaştıran ebeveynin programlama ve beyin yıkama tekniklerinin sonucunda çocuğun da yabancılaştırılan ebeveyne karşı düşmanlık geliştirdiğini ifade etmektedir.26
Warshak diğer EYS teorilerinden farklı ve isabetli olarak ebeveyne yabancılaşma sürecine “patalojik yabancılaşma” adını vermiş ve üç unsur üzerinde özellikle durmuştur. Öncelikle çocuğun ebeveynlerden birini reddetmesi veya ona yönelik karalama hareketlerinde bulunması; ikinci olarak bu reddedişin istismar, şiddet gibi haklı bir nedene bağlı olmaması; üçüncü olarak da çocuğun ebeveynlerden birine yabancılaşması, yabancılaştıran diğer ebeveynin etkisi ile olmalıdır. Sonuç olarak anılı üç unsurun bir arada bulunmaması halinde EYS’den bahsetmek mümkün olmayacaktır.27
Kelly ve Johnston ebeveyne yabancılaşmayı bir sürecin devamı olarak tanımlamakta ve süreci üç diziye ayırmaktadır. İlk dizide çocuğun ilişkisini boşanmış ebeveynlerinin her ikisine de eşit uzaklıkta ve eşit derecede sürdürmesi söz konusudur. İkinci dizide çocuğun doğal olarak ihtiyaçlarını karşılayan, yaş küçüklüğü nedeniyle ebeveyne ihtiyacından doğan ebeveyne yakınlık duyarak doğal bir tercih halinde olmasıdır. Üçüncü ve son dizideyse çocuk bir ebeveynini reddederek diğer ebeveynini tercih edebilir. Bu tercihin nedeni, reddedilen ebeveynden kaynaklanan “gerekçeli yabancılaşma-soğuma” olabileceği gibi EYS olarak adlandırılan “patalojik-hastalıklı yabancılaşma” da olabilecektir.28 Kelly ve Johnston EYS terimini “ebeveyne yabancılaşma/yabancılaşan çocuk” olarak değiştirmiş ve EYS’nin patalojik deyişinden uzaklaşmıştır.29 III. EBEVEYNE YABANCILAŞMA İLE İLGİLİ TEORİLER
Richard Gardner, birlikte velayetin yeni yeni yaygınlaştığı bir süreçte ABD’de velayete ilişkin anlaşmazlıklarda çocuğun ebeveynlerinden birini “kötüleme, reddetme ve eleştirme” takıntısına dikkat çekmiştir. Gardner bu durumu EYS olarak nitelendirmiş ve EYS’yi çocuğun ebeveynlerden biri tarafından diğer ebeveyne yabancılaştırıldığı bilinçli veya bilinçsiz bir beyin yıkama süreci olarak tanımlamıştır.30 Gardner sonraki yıllarda EYS’nin yalnızca beyin yıkama ile sınırlı olmayan bilinçli veya bilinçsiz davranışlar yanında çocuğun yabancılaştıran ebeveynden bağımsız olarak diğer ebeveyni kötüleme yönünde kendi düşünce üretimini de kapsadığını ifade etmiş ve bunu bağımsız düşünür fenomeni olarak adlandırmıştır.31 Gardner ayrıca istismar ile EYS olgusunun ayrılması gerektiğini; istismarın varlığı halinde EYS tanısından bahsetmenin uygun olmadığını ifade etmiştir.32
Gardner, EYS’nin varlığından bahsedebilmek için 8 kriter tanımlamıştır. Hedefteki ebeveyne yönelik kötüleme, iftira kampanyası; çocuk tarafından hedefteki ebeveynin reddedilmesine yönelik gösterilen nedenlerin mantıksız, tutarsız ve zayıf olması; çocuğun daha önce iyi ilişkiler içerisinde bulunduğu hedefteki ebeveyne yönelik çelişkili duygularının olmaması; bağımsız düşünür fenomeni; çocuğun yabancılaştıran ebeveyne karşı koşulsuz destek vermesi; çocuğun hedefteki ebeveynin bu süreçteki mutsuzluğuna, acısına veyahut iftiralar karşısında yaşananlar karşısında hiçbir suçluluk hissetmemesi; ödünç senaryoların varlığı ile yabancılaştıran ebeveyne ait senaryoların çocuğa empoze edilmesi; hedefteki ebeveynin geniş ailesine ve çevresine yönelik beslenen kin ve nefret duyguları ile EYS formüle edilmiştir.33 İnternet üzerinde EYS ile Gardner tarafından belirlenen 8 kriter arasındaki ilişkinin incelendiği bir çalışmada ilişkinin sıklığına dair veriler, hedefteki ebeveyne karşı kötüleme, iftira kampanyası %87,8; çocuğun hedefteki ebeveynin reddedilmesine yönelik mantıksız, tutarsız ve zayıf mantığı %98,4; çocuğun hedefteki ebeveyne karşı çelişkili duygularının olmaması %96,9; bağımsız düşünür fenomeni %95; çocuğun yabancılaştıran ebeveyne karşı koşulsuz destek vermesi %100; çocukta görünür bir suçluluğun olmaması %88,9; ödünç senaryoların varlığı %79,7; hedefteki ebeveynin geniş ailesine ve çevresine yönelik beslenen kin ve nefret duyguları %76,6 oranındadır.34
Gardner tarafından EYS’nin hafif, orta ve şiddetli olarak üç farklı düzeyinin olduğunu ifade edilmektedir. Hafif düzeyde yabancılaşma diğer düzeylere göre daha yüzeyseldir ve hedefteki ebeveyn ile görüşmeye devam edebilmektedir. Bu süreçte yabancılaştıran ebeveyn çocuğa bilinçli veya bilinçsiz şekilde yabancılaştırmaya yönelik mesajlar verir ancak genelde yabancılaştıran ebeveyn ne yaptığının farkında dahi değildir. EYS’nin geriye döndürülmesinin en çok mümkün olduğu düzeydir. Orta düzeyde yabancılaşma halinde yabancılaşma daha yoğun ve açıktır. Yabancılaştıran ebeveyn çocuğun hedefteki ebeveyne karşı kendisi ile taraf olmasını ister ve hedefteki ebeveyn ile çocuk arasındaki ilişkiye müdahale eder. Şiddetli düzeyde ise yabancılaştıran ebeveynin hedefteki ebeveyne karşı çocuğu programlama ve beyin yıkama süreci oldukça açıktır. Çocuk da yabancılaştıran ebeveyn ile birlikte hedefteki ebeveyne, geniş ailesine ve çevresine karşı nefret ve düşmanlık besler. İftira ve kötüleme kampanyaları yoğundur. Bu düzeyde çocuk ile hedefteki ebeveyn arasında kişisel ilişki kurulması neredeyse imkânsız hale gelmektedir. Bununla birlikte Gardner, EYS tanısının yabancılaştırıcı ebeveynin değil; çocuktaki belirtiler ile konulabileceğine dikkat çekmektedir.35
Warshak, esas olarak Gardner’ın EYS tanım ve semptomlarını kabul etmekle birlikte bilirkişi olması sebebiyle olgunun hukuki pratiğine odaklanmıştır. Zira hukuki alanda olgunun adlandırılması ve anlamlandırılması farklılık arz etmektedir. Ebeveyne yabancılaşmanın sendrom olarak ifadesi mahkemeler, hukukçular ve ruh sağlığı uzmanları arasında anlamsal ayrışmaya neden olmaktadır; bu nedenle Gardner tarafından EYS olarak ifade edilen olguya “patolojik yabancılaşma” adını vermiştir. Warshak’a göre “patolojik yabancılaşma” ve “mantıklı yabancılaşma” kavramları arasındaki fark net bir şekilde ortaya konularak hukuki süreçteki karışıklığın önüne geçilebilecektir. Warshak patolojik yabancılaşmayı, çocuğun diğer ebeveynin olumsuz düşüncelerini paylaşarak daha önce sevdiği ve iyi ilişkiler içerisinde bulunduğu insan veya insanlardan uzaklaşma şeklinde tanımlamıştır.36
Warshak patolojik yabancılaşmanın varlığından bahsedebilmek için üç unsur üzerinde özellikle durmuştur. Öncelikle çocuğun ebeveynlerden birini reddetmesi veya ona yönelik karalama hareketlerinde bulunması; ikinci olarak bu reddedişin istismar, şiddet gibi haklı bir nedene bağlı olmaması; üçüncü olarak da çocuğun ebeveynlerden birine yabancılaşması, yabancılaştıran diğer ebeveynin etkisi ile olmalıdır. Warshak, bu üç unsurun bir arada bulunmaması halinde EYS’den bahsetmenin mümkün olmayacağını ifade etmiş; pek çok avukatın, ebeveynin ve terapistin yalnızca çocuğun ebeveynlerden biri ile ısrarlı şekilde görüşmeyi reddetmesi belirtisinden yola çıkarak EYS iddiasında bulunulmasının, Gardner’a yönelik en yoğun eleştirilerden biri olduğunu belirtmiştir.37
Kelly ve Johnston, ebeveyne yabancılaşma fenomeni üzerinde duran teorisyenlerden bir diğeridir. Gardner’ın EYS tanım ve ifadesinin yeterli deneysel desteğe sahip olmadığı ve yanlışlanamaz olduğunu belirtmiştirler. Ayrıca Gardner’ın tanımındaki nedenselliğin ebeveynin yabancılaştırıcının beyin yıkama sürecine karşın bazı çocuklarda yabancılaşma gelişmez iken ebeveynin bu tür davranışlar sergilememesine rağmen bazı çocukların diğer ebeveyne karşı sebepsiz bir korku ve reddetme geliştirmesini açıklamadığını ifade etmektedirler. Onlara göre yabancılaştırıcı ebeveyne odaklanmak yerine özne olan çocuğa odaklanmanın gerektiğini ifade ederek teorilerini çocuğun ve onun gözlemlenebilir davranışlarının üzerine kurmuşturlar.38
Kelly ve Johnston, yabancılaşmış çocuk ile görüşmeye direnç gösteren çocuğun ayrılması gerektiğini ifade etmektedirler. “Yabancılaşmış çocuk” teorisi çocukların her iki ebeveyni ile iyi ilişki kurmasından, ebeveynlerden birine karşı yabancılaşmış çocuklara kadar beş boyutlu bir süreç olarak incelemektedir. İlk süreçte çocuk her iki ebeveyn ile de olumlu ilişkiler kuran çocuklar olabilir. İkinci süreçte çocuk ebeveynlerden birine kendini daha yakın hissederek ebeveynlerden biri ile yakınlık kuran çocuklar olabilir. Üçüncü süreçte yabancılaşan çocuklardan farklı olarak görüşmeyi reddetmeyen ancak yoğun çatışmanın ortasında kalan, taraf tutma konusunda baskı yaşayan ve bu nedenle de ebeveynlerden biri ile ittifak halinde olan çocuklar olabilecektir. Bu süreçte ittifakın güçlenmesi, yabancılaşma ihtimalini artırmaktadır. Dördüncü süreç olarak çocuk istismar gibi haklı bir nedenin varlığı nedeniyle ebeveynlerden birine uzaklaşmış çocuklardır. Ve son olarak beşinci süreçte durum patolojik bir yapı göstermekte ve kötüleme, iftira ve reddetme davranışları açık ve ısrarla gözlemlenmektedir. Bu süreçte ebeveynlerden birini sebepsiz olarak reddetmekte, görüşmemekte ve bu hiçbir suçluluk yahut çelişki göstermeyen ebeveynlerden birine yabancılaşmış çocuk söz konusudur.39
IV. YABANCILAŞTIRMA FAKTÖRLERİ ve STRATEJİLERİ
Yabancılaştırma sürecine neden olan veya bu süreci destekleyen pek çok neden mevcuttur. Bunun yanında yabancılaştıran ebeveyn, çocuğun diğer ebeveyne yabancılaşmasına neden olabilecek stratejiler geliştirebilmektedir.
A.FAKTÖRLER
EYS’nin gelişmesine neden olabilecek pek çok faktör bulunmaktadır. Bu faktörlerden ilki yabancılaştıran ebeveynin çocuk gelişiminin ilk aşamalarında takılıp kaldığı düşüncesi ile bu takılıp kalma sonucunda yabancılaşma süreci, kuşaklararası etki olarak adlandırılmaktadır. Kuşaklararası etkide yabancılaştırıcı ebeveyn tıpkı çocukluk gelişiminin ilk aşamasındaki gibi yaşamak için başkalarının varlığına ihtiyaç duyarlar ve benmerkezcidirler. Bu nedenle çocuklarının üzerinde kontrol sağlayarak bu ihtiyaçlarını gidermeye çalışırlar.40
Faktörlerden bir diğeri, çocuğun yabancılaştıran ebeveyne güvenmesi ve inanmasıdır. Bu süreçte ebeveyne güvenen ve inanan çocuğun “beyni yıkanmakta” ve “programlama” gerçekleştirilmektedir.41
Faktörlerden üçüncüsü Heider tarafından ortaya konan “Denge Teorisi” ile açıklanmaktadır. Bu teoride anne-çocuk-baba arasındaki üçlü ilişkideki dengesiz durum dengeli bir duruma dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Teoriye göre üçlü ilişkide her biri arasındaki ilişki (+) veya (–) ile ifade edilmektedir. Üçlü arasındaki her ilişki (+) olduğunda bu ilişkilerin çarpımı olarak [(+) x (+) x (+) = +] dengede olacaktır. Ancak anne baba arasındaki ilişki (–), çocuk ile ebeveynler arasındaki ilişki (+) olduğunda dengesiz bir ilişki söz konusu olacaktır ve bu durumda dengesiz sistem yabancılaşma ile dengede tutulmaya çalışılmaktadır. Yabancılaşmanın olduğu dengelenmiş sistemde velayeti alamayan ebeveyn ile velayeti alamayan ebeveyn ilişkisi (–), velayeti alan ebeveyn ile çocuk arasındaki ilişki (+) ve velayeti alamayan ebeveyn ile çocuk arasındaki ilişki ise (–) olacaktır. Bu durumda denge [(–) x (–) x (+) = +] şeklinde sağlanmış olacaktır.42
EYS’nin gelişmesine neden olabilecek faktör olarak işlevsel olmayan düşünceler ifade edilmektedir. Yabancılaştıran ebeveyn bu süreçte diğer ebeveyn ile geçirdiği iyi zamanları düşünmez, diğer ebeveyni basmakalıp yargılar ile nitelendirir; seçici algılama denilen işlevsel olmayan düşüncelerle diğer verileri görmezden gelerek önyargısını destekleyecek verilerle yetinir. Bu durumda diğer ebeveynin çocuğu ihmal ettiği, zarar verdiği düşünceleri ile çocuğu korumaya çalışabilecektir.43
Yabancılaşma sürecini etkileyen faktörler, ifade edilenlerle sınırlı değildir ve insan ilişkilerinin kompleks yapısı nedeniyle tamamını ifade edebilmek mümkün değildir. Bununla birlikte yabancılaşma sürecini etkileyen diğer faktörler olarak öfke, terk edilme korkusu, sevilmediğini düşünme, eski eş ile etkileşimi sürdürme ihtiyacı, ülkemizde var olan kadına karşı namus kavramı, çocuğa karşı aşırı koruyucu davranma, güçsüz olan tarafın güçlü tarafın özelliklerini alarak kendi durumuna çözümü olan saldırganla özdeşim, paranoid düşünce yapısı ifade edilebilecektir.44
B.STRATEJİLER
Yabancılaştıran ebeveynin yabancılaştırma sürecinde hedefteki ebeveyne karşı temel stratejiler geliştirdiği tespit edilmiştir. Ancak burada ifade edilecek stratejiler dışında pek çok strateji mevcuttur. En çok uygulanan strateji, yabancılaştıran ebeveynin çocuğa hedefteki ebeveyni kötülemesi ve eleştirmesidir. Çocuk yanında bulunmayan ebeveyni hakkında söylenenlere çoğu zaman inanmakta ve yabancılaştırıcı ebeveynin düşünceleri çocuğun da düşünceleri haline gelmektedir.45
En sık kullanılan stratejilerden bir diğeri de çocuk ile hedefteki ebeveynin ilişkisine sınır getirmedir. Kişisel ilişkinin kurulacağı belirli günlerde çocuğun hasta olduğu, ödevinin bitmesi gerektiği gibi düşünceler ile görüşmesi engellenebilmektedir. İletişim bazlı bir diğer strateji ise iletişimi engellemedir; bu durumda hedefteki ebeveynin çocuğa ulaşması engellenebilmektedir, telefona cevap vermemesi sağlanabilir veya tüm iletişim yolları kapatılabilir. Hatta çocuğun hedefteki ebeveyn ile özdeşleşen eşyaları yok edilerek sembolik iletişime engel olunabilmektedir.46
Yabancılaştıran ebeveynin kullandığı stratejilerden bir diğeri de hedefteki ebeveyn ile iyi ilişkiler kurulması halinde sevginin çekilmesidir. Yabancılaştıran ebeveyn çocuğa hedef ebeveynin onu artık sevmediğini söyleyebilir yahut onu bir taraf seçmeye zorlayabilir. Yabancılaştırma sürecinde çocuk üzerinde hedefteki ebeveynin tehlikeli olduğu, çocuğa zarar vermeye çalıştığı gibi bir izlenim yaratılabilir. Oldukça sık karşılaşılan bir diğer strateji ise çocuğun hedefteki ebeveyne karşı ajanlık yapmasının istenmesidir.47
İnternet üzerinde yapılan bir araştırmada en sık karşılaşılan yabancılaştırma stratejileri bildirilmiştir. Hedefteki ebeveyne karşı kötüleme %74; hedefteki ebeveynin tehlikeli olduğu izlenimi %62,5; çocuğa hedefteki ebeveynin onu sevmediğinin söylenmesi %44,8; iletişimin engellenmesi %29,2; hedef ebeveynin geniş ailesi ve çevresine yönelik kötüleme %27,1 oranında bildirilmiştir.48 V. YABANCILAŞMANIN ETKİLERİ ve ÇÖZÜM ÖNERİLERİ Aile mahkemelerinde hukukçular ve sosyal inceleme raporu hazırlayan uzmanlar ile çocuğun teslimi sürecinde icra daireleri memurları çocuğun ebeveynlerden biri ile görüşmeyi ısrarla reddettiği durumlara sıkça rastlamaktadır. Her ne kadar bu hususta İİK ile güncel değişiklikler olmuş ise de pilot uygulamalar dışında çocuğun icra ile teslim süreci ise devam etmektedir. Bu süreçte onarılamaz yaralar alan ve zarar gören ise çocuktur. Süreçte yabancılaştıran ebeveyn, yabancılaştırma uğruna çocuğa zarar vermekte; hedefteki ebeveyn ise kendisine ihtiyacı olan çocuğu ile görüşememekte, adeta çocuğu ile kişisel ilişki kurması engellenmektedir.
Yabancılaşma sürecinde çocuk, ağır duygusal istismara maruz kalmaktadır. Çocuğun yabancılaştıran ebeveyne bağımlı hale gelmesi, birey olarak benlik algısının gelişmesine neden olması, bağımsız düşünme yeteneğinin engellenmesi, davranış bozuklukları, anksiyete bozukluğu, kişilik bozukluğu gibi sorunlarla yalnızca yabancılaşmanın gerçekleştiği süreçte değil; yaşamının ilerleyen zamanlarında da bazı sorunlar ile baş etmeye çalışmasına neden olmaktadır. Ebeveyne yabancılaşmanın yetişkin çocuklar üzerinde incelendiği bir çalışmada elde edilen veriler, katılımcıların çoğunda düşük benlik saygısının olduğunu, kendisine ve başkalarına karşı güven problemlerini yaşadığını ve hatta yaşamının ilerleyen zamanlarında kendi çocuklarından yabancılaşma ve boşanma gibi problemlerin oluştuğunu göstermektedir.49 Bu nedenle EYS’nin gelişmesinin önüne geçilmesi, boşanma/ayrılık davaları ile velayet anlaşmazlıklarında EYS’nin görülmesinin engellenmesi için mahkemelerin, avukatların, sürece katılan uzmanların dikkatli olması gerekmektedir.
Araştırmalar çocuğun sağlıklı gelişimi için hem anne hem de babaya ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir. Bağlanma kuramına göre anne çocuk için kaçınılmaz bir bağlanma figürü olduğu, babanın ise ödipal dönem olan dört yaş döneminde bağlanma figürü olduğu ileri sürülse de yapılan araştırmalar babanın da birincil bağlanma figürü olduğunu ortaya koymaktadır.50 Bu nedenle velayete ilişkin anlaşmazlıklarda çocuğun gelişiminin olumsuz yönde etkilenmesi, ebeveyne yabancılaşma sendromuna neden olması ve yalnızca annesine değil, babasına da ihtiyaç duyduğunun bilimsel olarak kanıtlanmış olması, çocuğun anne ve babası ile ilişkisini sürdürmesinin gelişimi itibariyle üstün yararına olduğu kabul edilmelidir. Velayet savaşlarında sıkça karşılaşılan EYS’nin engellenmesi adına birlikte velayetin uygulanmasının önemi daha da artırmaktadır.51
EYS’nin gelişmesinin engellenmesi yahut gelişmiş olan EYS’nin çözümlenmesi itibariyle aile mahkemelerinde hukukçuların ve rapor hazırlayan uzmanların, çocuğun teslimi sürecinde görev alan memurların ve sürece katılan kurumların EYS hakkında yeterince bilgi sahibi olması, bilgilendirilmesi gerekmektedir. Zira aksi takdirde kurumlar da yabancılaşmanın aracı olabilmektedir.52 Bu nedenle gerekli eğitimler verilmeli; rapor hazırlayan uzmanların her iki ebeveyn ve çocuk/çocuklar ile görüşerek tüm dava ve şikâyet sürecinin gözetildiği zaman akış çizelgesine uygun değerlendirme yapmaları gerekmektedir.53
Boşanma ve ayrılık davaları ile velayete ilişkin birlikte velayetin uygulanmadığı ve velayetin eşlerden birine verildiği yahut yargılama sürecinde çocuğun ebeveynlerden birinin gözetimine bırakılarak diğer ebeveyn ile kişisel ilişkinin düzenlendiği durumlarda EYS’nin engellenmesi önem arz etmektedir. Ebeveynlerden birinin gözetiminde kişisel ilişki kurulması, mahkeme tarafından yapılan değerlendirmenin bir gereği olarak oldukça istisnai uygulanmalıdır; zira çocuk üzerinde diğer ebeveynin zararlı olduğu algısı yaratabilecektir.54 Yine kişisel ilişki kurulmasında çocuğun aynı yerde yaşayan yahut yatılı kalma imkanının olduğu hallerde ebeveyni yanında yatılı kalması gerekmektedir. Zira kişisel ilişkinin kurulmadığı hallerde çocuk, EYS’ye açık hale gelebilecek ve yabancılaştıran ebeveynin ithamlarına karşılık hedef ebeveyn ile ilişki kurarak aksini görme imkânı bulamayacaktır. Ebeveynlerden birinin çocuklar ile kişisel ilişki kurulmasının engellenmesi nedeniyle kişisel ilişkinin tesisine yönelik istinaf nedenine ilişkin verilen BAM kararı55 şöyledir: ”Velayet kendisine verilmeyen taraf ile müşterek çocuk arasında kurulacak kişisel ilişkide çocuğun üstün yararı yanında analık ve babalık duygularının da tatmin edilmesi gerekmektedir. Başka bir anlatım ile, çocukla, ana veya baba arasında düzenli kişisel ilişki kurulması ve bu ilişkinin sürdürülmesi, çocuk ile ana veya baba için bir hak olduğu gibi aynı zamanda bir yükümlülüktür. Kabule göre de; ilk derece mahkemesince yargılama sırasında alınan üçlü heyet raporunda, çocuğun taraf tuttuğu, baba ile ilişkisinin kesilmesi veya kısıtlanmasının uzun vadede çocuğun psikolojik gelişimine zarar vereceği, ebeveynlerin çocukla iletişim kurma konusunda uzman yardımı almaları gerektiği mütalaa edilmesine karşın, ilk derece mahkemesince bu tespit ve değerlendirmeler nazara alınarak, tarafların iddiaları ve davalı- davacının dosya kapsamında alınan uzman raporlarına yapılan itirazları da bir bütün olarak değerlendirilerek, küçüğün boşanma kararı sonrası ebeveynler arasında yaşanan olayların etkisi altında bırakılıp bırakılmadığı, çocuğun bu olayların etkisi altında babaya karşı tepkisel davranışlar geliştirip geliştirmediği, tercihe zorlanıp zorlanmadığı, anne ve babanın çocuğa karşı gösterdikleri davranış biçimleri, velayeti istemekte öncelikli amaçları, kişisel ilişki tesisinden beklenen amaç, çocukla ebeveynleri arasında aile bağlarını geliştirmek ve bu suretle çocuğun sağlıklı gelişimine yapacakları katkıları, kişisel ilişki tesisi ile velayetin düzenlenmesinde çocuğun bedeni, fikri ve ruhsal gelişimi esas alınarak amacı gerçekleştirici düzenleme yapılması için ileri tetkik ve inceleme yapılabilecek bir kuruluştan uyuşmazlık konusuna ilişkin yeniden heyet raporu alınmadan, davalı-davacının dinlenmediği pedagog raporuna atıfla raporlar arasındaki çelişkiler de giderilmeden uyuşmazlık konusunun esasına ilişkin yazılı şekilde hüküm tesisi yerinde görülmemiştir.”
Durumun değişmesi başlığı ile düzenlenen TMK m.183’te EYS gibi yeni olguların zorunlu kılması halinde hâkim, re’sen veya ebeveynlerden birinin talebi üzerine gerekli önlemleri almalıdır. Bu kapsamda boşanma davasında bakım ve gözetimi altına bırakılan ebeveynin hakkını kötüye kullanarak çocuğu diğer ebeveyne yabancılaştırması halinde hakim geniş takdir yetkisini kullanarak somut olaya uygun gerekli önlemleri almalıdır.57 BAM tarafından verilen bir kararda58, “Dosyadaki yazılara, gerek üç kişilik uzmanlar kurulu raporunda baba tarafından çocuklarda ebeveyne yabancılaşma sendromunun pekiştirildiği hususunun tespiti, gerekse annenin yaşadığı ortam incelenerek düzenlenen sosyal hizmet uzmanı raporundaki tespitlere göre, velayetlerin anneye verilmesinin küçüklerin gelişimi açısından yararlı olacağının anlaşılmasına, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere, ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacı karşı davalı erkeğin yerinde bulunmayan istinaf itirazlarının reddine karar verilmesi gerekmiştir.” denilmekle EYS geliştiren ebeveyne değil, hedefteki ebeveyne velayetin verilmesi çocukların üstün yararına görülmüştür. VI. DEĞERLENDİRME ve SONUÇ Son yıllarda yapılan araştırmalar boşanma oranlarının ülkeden ülkeye farklılık göstermekle birlikte genel olarak artış eğiliminde olduğunu göstermektedir. Boşanmanın eşler arasında çatışmalı bir süreç haline gelmesi, bu süreçte çocukların adeta bir savunma ve saldırı kozu olarak kullanılması ve hatta bu çatışmanın boşanma sonrasında da devam etmesi çocuklar üzerinde ciddi şekilde olumsuz sonuçlar göstermektedir. Çocuk psikiyatristi olan Richard Gardner, çatışmalı boşanma davalarında ve velayet anlaşmazlıklarında çocuklarda bir davranış kalıbının oluştuğunu gözlemleyerek 1985 yılında bunu EYS olarak kavramlaştırmış; EYS’yi çocuğun ebeveynlerden biri tarafından diğer ebeveyne yabancılaştırıldığı bilinçli veya bilinçsiz bir beyin yıkama süreci olarak tanımlamıştır.
Yabancılaşma sürecinde çocuk, ağır duygusal istismara maruz kalmaktadır. Çocuğun yabancılaştıran ebeveyne bağımlı hale gelmesi, birey olarak benlik algısının gelişmesine neden olması, bağımsız düşünme yeteneğinin engellenmesi, davranış bozuklukları, anksiyete bozukluğu, kişilik bozukluğu gibi sorunlarla yabancılaşmanın gerçekleştiği süreçte ve yaşamının ilerleyen zamanlarında bazı sorunlar ile baş etmeye çalışmasına neden olmaktadır. Bu nedenle boşanma ve ayrılık davaları ile velayete ilişkin birlikte velayetin uygulanmadığı ve velayetin eşlerden birine verildiği yahut yargılama sürecinde çocuğun ebeveynlerden birinin gözetimine bırakılarak diğer ebeveyn ile kişisel ilişkinin düzenlendiği durumlarda EYS’nin engellenmesi önem arz etmektedir. EYS’nin engellenmesi amacıyla öncelikle aile mahkemelerinde hukukçuların ve rapor hazırlayan uzmanların, çocuğun teslimi sürecinde görev alan memurların ve sürece katılan kurumların EYS hakkında yeterince bilgi sahibi olması, bilgilendirilmesi gerekmektedir. Velayet uyuşmazlıklarında birlikte velayetin uygulanması EYS’nin engellenmesinde önemli bir kurumdur. Velayetin eşlerden birine verilmesi halinde ise kişisel ilişkinin kurulması, ilişkinin diğer ebeveynin gözetiminde olmaması, mümkün olduğunca yatılı olarak kalınmanın sağlanması ve velayete ilişkin uyuşmazlıklarda TMK m.183 gereği hâkimin geniş takdir yetkisini kullanarak gerekli önlemleri alması gerekmektedir.
KAYNAKÇA
Erdoğan, Erkut, Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu Örnek Raporlamaları, Babac-Der, 2014 (http://www.babac-der.org.tr/, 11.06.2020). Erlüle, Fulya, İsviçre Medeni Kanunu’nda Yapılan Değişiklikler Işığında Boşanmada Birlikte Velayet, Ankara 2019. Esen, İpek, Rousseau’da Yabancılaşma, Anlık Dergisi, S.3, 2017, s.84-86. Geniş, Mert/Toker, Bengü/Şakiroğlu, Mehmet, Boşanmanın Çocuklara Etkisi, Çocuğa Söylenmesi ve Ebeveyne Yabancılaşması Derleme Çalışması, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi, C.3, S.3, 2019, s.190-199. Güler, Gülen, Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu ve Boşanma, Türkiye Klinikleri J Child Psychiatry-Special Topics, C.3, S.3, 2017, s. 225-228. Gülsever, Abdullah, G.W. Friedrich Hegel’de Yabancılaşma, Düşünbil Dergisi (https://dusunbil.com , 02.07.2020). Koçoğlu, Safa, Boşanmanın Çocuk Açısından Sonuçları, Doktora Tezi, İstanbul 2018, s.104- 110 (YÖK). Osmanoğlu, Ömer, Hegel’den Marcuse’ye Yabancılaşma Olgusu, Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, S.3, Y.2, s.65-92. Şen, Bülent, “Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu Parental Alienation”, Çocuk ve Şiddet: Toplumsal Şiddetin Cenderesinde Çocuklar Cilt 1 (Editör: Büker, Hasan), İstanbul 2014, s.42-54. Torun, Fuat, Çekişmeli Boşanmalarda ve Velayet Savaşlarında Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu, İstanbul 2017. Türkiye Boşanma Nedenleri Araştırması (TBNA 2014), T.C. Başbakanlık ASAGEM, Ankara 2014, s.44 (https://www.aysedenizoral.av.tr/wp-content/uploads/2017/11/tbna2014_kitap.pdf , 02.07.2020). Ulutürk, Sinem, 11 – 18 Yaş Arası Boşanmış Aile Çocuklarının ve Boşanmamış Aile Çocuklarının Ebeveyn Yabancılaştırma Sendromu ve Davranış Sorunlarının Karşılaştırılmalı Olarak İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2019 (YÖK).
Üner Altuntaş, G. Elçim, Velayet ve Kişisel İlişkide Baba Figürü, Doktora Tezi, İstanbul 2017, s.5-117 (YÖK).
Elektronik Kaynaklar http://www.tuik.gov.tr
DİPNOTLAR
1 Türkiye Boşanma Nedenleri Araştırması (TBNA 2014), T.C. Başbakanlık ASAGEM, Ankara 2014, s.44 (https://www.aysedenizoral.av.tr/wp-content/uploads/2017/11/tbna2014_kitap.pdf , 02.07.2020). 2 TBNA 2014, s.45. 3 TÜİK, Toplumsal Yapı ve Cinsiyet İstatistikleri, 2001-2019 Yıllık Verileri (http://www.tuik.gov.tr , 02.07.2020) 4 Geniş, Mert/Toker, Bengü/Şakiroğlu, Mehmet, Boşanmanın Çocuklara Etkisi, Çocuğa Söylenmesi ve Ebeveyne Yabancılaşması Derleme Çalışması, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi, C.3, S.3, 2019, s.190-191. 5 Geniş/Toker/Şakiroğlu, s.191. 6 Güler, Gülen, Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu ve Boşanma, Türkiye Klinikleri J Child Psychiatry-Special Topics, C.3, S.3, 2017, s. 226.
7 Torun, Fuat, Çekişmeli Boşanmalarda ve Velayet Savaşlarında Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu, İstanbul 2017, s.13. 8 Torun, s.11-12. 9 Torun, s.13. 10 Torun, s.14; Güler, s.227, Kanada’da yapılan bir çalışmada mahkemelerin davaların üçte birinde babayı yabancılaştıran ebeveyn olarak tanımlamış, Gardner ise Avusturalya’da 5 yıllık bir dönemi kapsayan çalışmasında yabancılaştıran ebeveyn olarak kadın ve erkek sayısının eşit olduğu verisini elde etmiştir.
11 Güler, s.225. 12 Torun, s. 15.
13 TDK tanımları için bkz. https://sozluk.gov.tr . 14 Esen, İpek, Rousseau’da Yabancılaşma, Anlık Dergisi, S.3, 2017, s.84-86; Üner Altuntaş, G. Elçim, Velayet ve Kişisel İlişkide Baba Figürü, Doktora Tezi, İstanbul 2017, s.5 (YÖK). 15 Gülsever, Abdullah, G.W. Friedrich Hegel’de Yabancılaşma, Düşünbil Dergisi (https://dusunbil.com , 02.07.2020). 16 Osmanoğlu, Ömer, Hegel’den Marcuse’ye Yabancılaşma Olgusu, Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, S.3, Y.2, s.84-85. 17 Osmanoğlu, s.75.
18 Üner Altuntaş, s.6. 19 Üner Altuntaş, s.6. 20 Torun, s.12; Ulutürk, Sinem, 11 – 18 Yaş Arası Boşanmış Aile Çocuklarının ve Boşanmamış Aile Çocuklarının Ebeveyn Yabancılaştırma Sendromu ve Davranış Sorunlarının Karşılaştırılmalı Olarak İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2019, s.2 (YÖK). 21 Ulutürk, s.2. 22 Torun, s.13. 23 Torun, s.15; Üner Altuntaş, s.11.
24 Torun, s.14.
25 Üner Altuntaş, s.12.
26 Üner Altuntaş, s.12.
27 Üner Altuntaş, s.12.
28 Torun, s. 16. 29 Üner Altuntaş, s.13. 30 Üner Altuntaş, s.15; Geniş/Toker/Şakiroğlu, s. 195-196. Bazı kaynaklarda Gardner’ın tanımı farklı şekilde, yalnızca “bilinçli” bir beyin yıkama süreci olarak ifade edilmiştir, bkz. Güler, s.226.
31 Üner Altuntaş, s.15; Torun, s. 61-62.
32 Üner Altuntaş, s.15. 33 Torun, s. 57-63; Üner Altuntaş, s.16; Ulutürk, s.21-22.
34 Torun, s.65.
35 Torun, s. 81-92; Üner Altuntaş, s.17-18; Güler, s.226. Belirtilere ilişkin Gardner’ın ayrıntılı tabloları için bkz. Torun, s.86-92.
36 Üner Altuntaş, s.20.
37 Üner Altuntaş, s.21.
38 Üner Altuntaş, s.22.
39 Üner Altuntaş, s.23-24.
40 Torun, s.23-24.
41 Torun, s.24.
42 Torun, s.24-28.
43 Torun, s.28-29.
44 Torun, s.41.
45 Torun, s.41.
46 Torun, s.43-45.
47 Torun, s.46-50.
48 Torun, s.55-56.
49 Güler, s.228; Şen, Bülent, “Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu Parental Alienation”, Çocuk ve Şiddet: Toplumsal Şiddetin Cenderesinde Çocuklar Cilt 1 (Editör: Büker, Hasan), İstanbul 2014, s.46. 50 Erlüle, Fulya, İsviçre Medeni Kanunu’nda Yapılan Değişiklikler Işığında Boşanmada Birlikte Velayet, Ankara 2019, s.27.
51 Erlüle, s.27; Şen, s.51
52 Erdoğan, Erkut, Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu Örnek Raporlamaları, Babac-Der, 2014, s.37 vd. (http://www.babac-der.org.tr/, 11.06.2020).
53 Erdoğan, s.70. 54 Şen, s.50.
55 İstanbul BAM, 38. HD., 27.12.2019 T., 2019/1407 E., 2019/2109 K.(https://www.sinerjimevzuat.com.tr , 17.06.2020)
56 Şen, s.50. 57 Koçoğlu, Safa, Boşanmanın Çocuk Açısından Sonuçları, Doktora Tezi, İstanbul 2018, s.105-106. (YÖK).
58 İzmir BAM, 2. HD., 04.11.2019 T., 2018/2583 E., 2019/1567 K. (https://www.sinerjimevzuat.com.tr,17.06.2020)
Not: Bu makale Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Tezli Yüksek Lisans programı kapsamında Velayet Hukuku dersi için hazırlanmış bir makaledir. Tüm hakları Avukat Hilal Tağtekin'e ait olup izinsiz kopyalanamaz ve kaynak belirtmeksizin alıntı yapılamaz.
Comments